Dr. Nadir Çomak
“İklim Krizi” isimli belgeseli (NHK World, 2021) izlediğimde öğrendiklerimden çok etkilenip bir yazı kaleme alacağımı hiç beklemiyordum. O an öğrendiğim bilgiler bu konuda bir yazı yazmam için gerekli olan çağrışımı yapmaya yetmişti.
Belgeselde 1950 yılından bugüne kadar dünyanın sıcaklığının 1,2°C (santigrat derece) arttığı belirtilerek, buzulların erimesi sonucunda deniz suyu seviyesinin yükseldiği, gelecek projeksiyonu şeklinde animasyonlarla canlandırılarak, Tokyo’nun sular altında kalışı gösteriliyordu. Karbon emisyon oranlarının düşürülmesi için etkili çözüm yolları bulunmadığı ve acil eylem planlarının uygulamaya konulmadığı taktirde, genç nesillerin gelecekte çok ciddi iklim krizi ile karşı karşıya kalacağı uzman görüşleri eşliğinde anlatılıyordu. Çözüm olarak fosil yakıt kaynaklarının kullanımı yerine yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve karbon emisyon oranlarının düşürülmesi öneriliyordu. Bu bilgilerden hareketle iklim değişikliğinin geleceğimiz için ne kadar büyük bir kriz olduğu konusunu açıklamaya çalışacağım.
İklim değişiklikleri gelecekte Türkiye’yi de ciddi anlamda etkileyebilir. Bu etkilerden bazılarını şu şekilde özetleyebiliriz:
- Orman yangınlarının frekansı, etki alanı ve süresi artabilir,
- Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir,
- Türkiye, bugün Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabilir,
- Fauna ve flora çeşitleri yok olabilir,
- Tarımsal üretim sistemleri, zararlılardaki ve hastalıklardaki artışlardan zarar görebilir,
- Hassas dağ ve vadi-kanyon ekosistemleri üzerindeki insan baskısı artabilir.
- Tarımsal ve içme amaçlı su gereksinimi daha da artabilir,
- Kuraklık riskindeki olumsuz değişim, iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkisini şiddetlendirebilir,
- Yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu destekleyebilir,
- Özellikle sayılı sıcak günlerin (örneğin tropikal günlerin) frekansındaki artışlar, insan sağlığını ve biyolojik üretkenliği etkileyebilir,
- Büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir biçimde artabilir; bu da havalandırma ve soğutma amaçlı enerji tüketiminin artmasına neden olabilir,
- Su varlığındaki değişimden ve ısı stresinden kaynaklanan enfeksiyonlar, özellikle büyük kentlerdeki sağlık sorunlarını artırabilir,
- Rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları üzerindeki etkiler bölgelere göre farklılık gösterecek olmakla birlikte, rüzgâr esme sayısı ve kuvveti ile güneşlenme süresi ve şiddeti değişebilir,
- Deniz akıntılarında, denizel ekosistemlerde ve balıkçılık alanlarında, sonuçları açısından aynı zamanda önemli sosyoekonomik sorunlar doğurabilecek bazı değişimler olabilir,
- Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, Türkiye’nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak taşkın-delta ve kıyı ovaları ile haliç ve ria tipi kıyıları, sular altında kalabilir,
- Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilir; ani kar erimeleri ve kar çığları artabilir,
- Kar erimesinden kaynaklanan akışın zamanlamasında ve hacmindeki değişim, su kaynaklarını, tarım, ulaştırma ve rekreasyon (eğlendinlen) sektörlerini etkileyebilir (Türkeş, 2000).
İklim değişikliği konusunda kilit rolün enerji sektörüne ait olduğu söylenebilir. Enerji kaynaklarının tüketilmesinden açığa çıkan karbon gazları atmosfere salınarak bir örtü tabakası oluşturup adeta bir sera gibi sıcaklıkların artmasına yol açmaktadır. “Enerji sektörü, AB’nin sera gazı emisyonlarının %75’inden fazlasından sorumludur. Bu nedenle, ekonominin farklı sektörlerinde yenilenebilir enerjinin payının artırılması, Avrupa’nın iklim nötr olma hedefini yerine getiren entegre bir enerji sistemine ulaşmada kilit bir yapı taşıdır” ifadeleriyle deklare edilerek (European Comission, 2021), AB ülkelerinin enerji politikaları konusunda gelecek hedefleri oluşturulmuştur. “Avrupa Yeşil Anlaşması ile AB, iklim hedefini artırıyor ve 2050 yılına kadar ilk iklim açısından nötr kıta olmayı hedefliyor. Bunu sağlamak için Komisyon, mevcut mevzuatı 2030 yılına kadar %55 emisyon azaltılmasına uygun hale getirmeyi taahhüt etmiştir” (European Comission, 2021). Fosil yakıtların atmosfere yüksek karbon salınımı yapmasından hareketle yenilenebilir enerji tesislerinin kurulması ve enerji üretiminin temiz enerji kaynaklarından elde edilmesi son derece önemlidir.
Türkiye’de de yenilenebilir enerji kaynakları konusunda son yıllarda yatırımlar artmakla birlikte enerji üretiminde fosil yakıtlardan elde edilen enerji miktarı ile karşılaştırmalı bir çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır. Karbon emisyonunu düşürmek için yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma oranını artırmanın yanında, ulaşım araçlarında kullanılan yakıt türleri üzerinde de düşünmek gerektiği anlaşılmaktadır.
15 Mart 2021 tarihli bir haberde “Piller- düşük karbonlu- bir ekonominin temel sağlayıcısı, en hızlı büyüyen depolama teknolojisidir ve AB’nin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını %55 azaltma hedefini karşılamada kilit bir rol oynayacaktır” denilerek (European Comission, 2021), elektrikli araçlar için batarya geliştirmenin önemi vurgulanmaktadır.
Biyogaz ve hidrojen yakıtlarının da araçlarda ve endüstri tesislerinde kullanılması karbon emisyonunu düşürmek için son derece önemli bir çözüm yolu olarak kabul edilebilir. Rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, -tartışmalı bir konu olmakla birlikte- nükleer enerji kaynakları, dalga enerjisi gibi yenilenebilir enerji yatırımları ile temiz- yeşil- enerji üretimine öncelik verilmelidir.
İklim Değişikliği Krizinin Önlenmesinde Eğitimin Önemi
Karbon emisyonunu düşürmek ve atmosferde oluşacak olan sera etkisini azaltmak için öncelikle farkındalık çalışmalarının yapılmasına ihtiyaç olduğu anlaşılmaktadır.
Ülkemizde karbon emisyonunu düşürmek için bireysel olarak yapılacak çok şey yok gibi görünebilir. Aynı zamanda devletlerin kalkınma planlarında etkili olmak için bireysel girişimlerin ve kamuoyu çalışmalarının ne kadar etkili olduğu göz önüne alındığında, bireylere büyük sorumluluklar düştüğünün ihmal edildiği söylenebilir. Bu nedenle gençlerin iklim değişikliği ve iklim krizi hakkında bilinçlenmesi son derece önemlidir.
Gençlerin bilinçlenmesi için de eğitimcilere, akademisyenlere ve medya kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Okullarımızda geri dönüşüm kültürü, enerji ve su tasarrufu konularında yapılan çalışmaların verimliliği ölçülerek değerlendirilmelidir. Sorumluluğu devlete bırakmak yerine her birey üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir. Dünyanın ve ülkemizin doğal afetlerden korunması ve daha yaşanabilir bir yer olarak kalabilmesi için bütün insanların üzerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Bizler öncelikle ülkemizden sorumlu olduğumuz için yaşadığımız ülkeyi daha yaşanabilir bir ülke haline getirmek için özellikle çocukların ve gençlerin iklim değişikliği konusundaki farkındalığını artırma çalışmaları yapmalıyız. Bu çalışmaların yapılmasında da eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlere olduğu kadar ebeveynlere ve sivil toplum kuruluşlarına çok önemli sorumluluklar düşmektedir.
Daha yaşanabilir ve sürdürülebilir bir çevrede yaşamak için iklim değişikliği konusundaki farkındalığımızı arttırmalıyız. İklim değişikliği konusunda inisiyatif alacak gençler yetiştirmeliyiz.
Kaynakça:
NHK World, (2021).
https://www3.nhk.or.jp/nhkworld/ (2021 tarihinde adresinden alındı.)
Küresel İklim Değişikliği ve Olası Etkileri. Türkeş, M. S. (2000). (s. 7-24).
Ankara: ÇKÖK Gn. Md.
European Comission. (2021, Mart 21). Renewable energy directive. https://ec.europa.eu/energy/topics/renewable-energy/renewable-energy-directive/overview_en: